Sepetim (0) Toplam: 0,00TL

- (Y)Ezidilerden ses var / Amed Gökçen

(Y)Ezidilerden ses var  

John S. Guest, Andrew Collins, Austen Henry Layard, Martin Van Bruinessen, Justin McCarthy, W. A.Wigram, Edgar T. A. Wigram, Roger Lescot’nun Ezidi inancını tartıştıkları kitapların ardından Christine Allinson’un Ezidi sözlü geleneğini kapsayan Yezidi Sözlü Kültürü kitabı da Türkçeye çevrildi. Aşklar, kahramanlar, ihanetler, katliamlar, hikayeler, ilahiler, ağıtlar, şarkılar... yani Ezidi sözlü geleneğini var eden figürlerin bir bölümü Yezidi Sözlü Kültürü’yle birlikte ilk kez topluca Türkçe okurlarıyla buluşuyor.  

Yeryüzünün belki de en büyük katliamlarından birine maruz kalmış bir inançtır Ezidilik. Çünkü cemaate yönelik saldırılar sırasında sadece dini/siyasi liderler, kadınlar ve erkeler, hayvanlar öldürülmemiş cemaate ait bütün yazılı kaynaklar da yakılmıştır. Dolayısıyla bugün karşımızda hiçbir yazılı kaynağı olmayan ve tüm inançlarını 20. yüzyıla kadar sözlü olarak sürdürmüş bir inanç var. 12. yüzyıldan başlayarak süren saldırılarda Ezidi kutsal kitapları Mushaf-a Reş ve Kitab-el Cilwe’nin tüm kopyaları yakılıyor. Ezidi alimleri bu bilgiyi yüzyıllardır dile getirmelerine rağmen birçok ‘tarihçi’ -Ezidi cemaatince kesinlikle kullanılmayan/reddedilen- Mushaf-a Reş ve Kitab-el Cilwe’nin kopyalarını(!) çalışmalarında kullanıyor ve eleştirilerini bunun üzerinden yapıyor. ‘Kitap’lar yok ama ‘tarihçi’ eleştirmeye devam ediyor. Kitabın asıl sahiplerini dinleyen yok. Çünkü onları dinlemek, bir anlamda, bu tarz tarih yazıcılığının elindeki malzemeyi öldürmek olacak.

Ezidilere ait -elle tutulur- dini bir kitabın olmaması sözlü kültürü sadece kültürel bir aktivite olmaktan çıkararak dinin yok olmasını engelleyecek; duaları, ibadet biçimlerini, iyiyi ve kötüyü bir sonraki nesile aktaracak önemli bir aracı konumuna getirmiştir. Bu durum bir şekilde, yakın zamana kadar, dini söylem ile gündelik hayata ilişkin anlatıların içiçe geçmesine, gündelik hayat alışkanlıklarının bir süre sonra dini kural haline dönüşmesine de yol açmıştır.

Alan çalışmaları yapmayıp sadece var olan kaynakları yeniden yorumlayarak üretilen eserler Ezidi kültürü/dini yapısını anlamamıza vesile olacak bilgileri bize sunmuyor. ‘Tarihçiler’ çoğunlukla Ezidilerin popüler geleneklerine; dövmelerine, ellerini güneşe açan fotoğraflarına, kınaya boyanmış saçlarına rağbet ediyor ve dinin/kültürün asıl tartışma alanlarına kanalize olmuyor. Bu yüzden okur sözlü geleneğe, göçlerle birlikte başlayan ‘milliyet’ tartışmalarına ve modernizmin cemaat üzerindeki etkilerine ilişkin bir bilgiye ulaşamıyor.

Dolayısıyla Şeref Han Bitlisi ve Evliya Çelebi’nin anlatılarında yer alan ‘düşman’ Ezidi’nin yeri yüzyıllardır pek değişmedi. Dedikodu boyutundaki anlatılarla sürdürülen inanç araştırmaları sayesinde Ezidiler kalıplar etrafında değerlendiriliyor ve haklarında bilinen yanlış genellemelerin sayısı sürekli artıyor. Cemaatin bu yakıştırmalara/tanımlamalara cevap vermemesi ve gerekli miktarda kaynağın okucuyla buluşamaması nedeniyle de her makaleyle/kitapla birlikte yanlış bilgilendirme artarak büyüyor. Faik Bulut, Erol Sever, Tori, Banu Yalkut, Musa Şanak’ın çalışmalarıyla da yanlış anlatıların kırıldığı söylenemez.

Ezidilerin Türkiye, İran, Suriye, Ermenistan ve Almanya dışında yaşadığı en önemli mekan olan Irak -Musul- sınırları içinde yer alan Laleş, Ezidiler için kutsal bir mekandır ve cemaatin hac vaziferini yerine getirdiği bir yerdir. Ezidi ruhban sınıfının ve dindarlarının da en yoğun yaşandığı yer olması sebebiyle de önemli bir mekandır. Christine Allinson’un Irak Ezidilerini kapsayan çalışması bu açıdan ayrıca önem taşıyor.

Tek tanrı inancına sahip fakat meleklerin işlevi, yarı melek/yarı insan azizleriyle diğer dinlerden açıkça ayrılan Ezidiliğin kamusal alandaki algılanışı, Christine Allinson’un kaleme aldığı Yezidi Sözlü Kültürü ile kısmen dağılabilir.

Amed Gökçen, Agos Gazetesi, 31.08.2007



Kapat
UA-179024399-1