Sepetim (0) Toplam: 0,00TL

- Mustafa Kemal Bunu Okudu mu? / Deniz Cenk Demir

Mustafa Kemal bunu okudu mu?

Türkiye, Kürt sorununun en yakıcı olduğu dönemlerden birini daha yaşıyor. Sorun geçmişten gelen yıkıcı bir deneyimin onda yarattığı yeni kırılmalarla maalesef artık içinden iyice çıkılmaz bir hal almaya başlıyor. Siyasi iradesizlik, şiddet ve siyaset düşmanlığı Türkiye’nin müzmin sorunu hafızasızlıkla buluştuğunda geriye yazılmış olan tarih, şiddettin tarihi oluyor. Örgüt ve devlet bir şiddet gramerinin içinden terör denilen mevhumun içini birlikte dolduruyor. Maalesef bu gramer Türkiye’nin içeride ve dışarıda Kürt Sorunu bağlamında kullandığı dilin derin bir muhasebesini de yapmayı gerektiriyor.

Tarihi bir mektup

Söz bu hafızasızlıkta da çabuk tükeniyor. Anlamını ve ağırlığını yitiriyor. İşte bu hafızasızlıkla mücadele etmek ise Kürt entelektüel birikiminin görmezlikten gelinen kaynaklarına (yeniden) bakmayı hepimize zaruri kılıyor. Nüfuslu bir Kürt burjuva ailesi ya da Kürt toprak aristokrasisi sayılabilecek Bedirxan ailesinin 1893’te İstanbul’da doğan entelektüel üyelerinden Celadet Ali Bedirxan’ın 1933 tarihinde Mustafa Kemal’e hitaben yazdığı tarihsel mektup, bu bağlamda yeniden önem kazanıyor. Avesta Yayınları’ndan Celadet Ali Bedirxan’ın Bütün Eserleri başlığı altında yayımlanan ve Mustafa Kemal’e Mektup ismiyle okurlara sunulan bu önemli metin bugünlerde Kürt Sorunu üzerine düşünen herkesin okuması gereken bir çalışma.

150’liklere göreceli bir af çıkması üzerine başlayan tarihsel mektup, daha sonra Kürt Sorunu’nun Cumhuriyet döneminde ve bizzat Mustafa Kemal’in şahsi karizmasının en tesirli olduğu diktatörlük sürecinde nasıl bir inkâr ve şiddet teması üzerinden ele alındığının seyr-ü seferi aslında. Anekdotlarla hitabını zenginleştiren ve dil sorunsalı üzerinden de yer yer milliyetçi de diyebileceğimiz didaktik unsurları ile modernist ve bir başka bağlamda post-kolonyal (sunuş yazısındaki sömürgeci Türkiye ile sömürülen Kürdistan bağlamında değil) bir çıkışın mektubu aslında. Süregiden Kürt Sorunu’nun ve bu minvalde Şeyh Sait Olayı’nın sonuçları üzerinden kangrenleşen bir “Cumhuriyet dönemi Kürt Sorunu Tarihi”ne dönüşen ve Cumhuriyet’e son derece net ve güçlü bir eleştiri yönelten metin çok zengin tarihsel ayrıntı, anı ve çıkışlarla büyük öneme ve bir o kadar da kendine has diliyle Kürt entelektüel birikimine yön verecek kendine has bir dile sahip. Bir yandan da dönemin modernist dilinin hastalıklarını da içinde barındıran ve aslında milliyetçi bir damarın da içinde kendine yön bulabileceği bir belge niteliğinde; belki de bir mihenk taşı Cumhuriyet dönemi Kürt Sorunu’nun geldiği nokta üzerine. Ama en önemlisi belirli bir eleştirellik ve mesafe ile okunduğunda belki de dönemin doğrudan Cumhuriyet eleştirisini Kürt Sorunu ve demokratikleşme bağlamında dillendiren ve Kürt entelektüel birikiminin en güçlü ifadelerinden biri olma özelliği taşıyan bir çalışma.     

Titiz bir çalışma

Celadet Ali Bedirxan’ın bu tarihsel metnini Avesta Yayınları, büyük bir titizlikle ve son derece ciddi bir ön çalışmanın ardından güçlü ama maalesef güçlü olduğu kadar da ideolojik bakışı kanımca sorunlu bir sunuşla ve metnin tarihselliğini bozmadan okurlarına sunmuş. Metnin transkripsiyonunu çok titiz bir çalışma ile yapmakla kalmayıp daha önceki nüshalar ile karşılaştırmalı bir incelemeyi de yapmaktan geri durmamışlar. Sadeleştirme denilen korkunç süreci metne zarar vermeden halletmeyi başarmış; günümüz okuyucuları için parantez içerisinde kontekste bağlı olarak birçok kelimenin ve tamlamanın anlamlarını verirken aslını da bozmadan araştırmacılar ve akademisyenler için de aynı metinden bu söz dizilerinin takip edilebilmesini sağlamışlar.

Yeni bir Cumhuriyet tarihinin yazılması, Kürt Sorunu’nun kökenleri üzerine düşünülmesi gibi birbirleriyle ilişkili çeşitli bağlamlarda bir entelektüel sorgulamanın Kürt entelektüel birikimini unutarak ya da dışlayarak –kasıtlı veya değil- görmezden gelmeden yapılması günümüzde zaruri olmaktan öte acil bir ihtiyaç artık. Modern Türkiye’nin akademik ve entelektüel anlamda kodlarını bir muhasebe dâhilinde çözümlemenin ve artık Kürt entelektüel katkısını hesaba katarak yeniden düşünmenin önemi ortada dururken bu tür tarihsel metinler çok önemli bir kaynak sunuyor. Artık bu yeni dönemde Türkiye’de akademinin, “stratejist”lerin işgal ettiği Kürt Sorunu’nu unut(tur)ulmaya çalışılan akademik ahlak ve onur namına bu tarz tarihsel metinleri merkeze oturtarak yeniden bakmasının vakti geldi de geçiyor bile.

Deniz Cenk Demir, Agos Kitapkirk, Ağustos 2012



Kapat
UA-179024399-1