Sepetim (0) Toplam: 0,00TL

- İnsanlığın Beşiği / Mehmed Uzun

İnsanlığın Beşiği 

“İnsanlığın Beşiği”, Orta Doğu halkları için çok önemli bir tarihsel dönemeç olan yüz yıl önceki bir dönemi; “etnik” ve dinsel çelişkilerin ve çatışmaların su yüzüne çıktığı, kavimler mozaiğinin parçalandığı bir dönemi, yirminci yüzyılın ilk çeyreğini ele alıyor. Wigramlar, Ermeni tehcirinden komitacıların direnişine, Barzan Şeyhi Abdülselam’ın Osmanlı’ya karşı başkaldırısının Süryani Petros Ağa Ayaklanması’na kadar günümüzde hala ihtilaf konusu olan ve bölgesel çatışma riskleri barındıran olayların başlangıç dönemine tanıklık ederler. Diyarbakır, Dara, Nusaybin, Halep, Musul, Kerkük, Erbil, Urmiye, Van, Hoşap ve bütün bir bölgeyi, iki nehir arasını-Mezopotamya’yı kapsayan büyülü bir yolculuk...

Bölgeyi tanıyın / Mehmed Uzun

Türkiye’de, herşey gibi yayın dünyası da anlaşılması ve izlenmesi zor bir gürültü ve karmaşa içinde olduğu için kimi zaman çok önemli yayınlar bile gözden kaçabiliyor. Avesta Yayınları’nın Mezopotamya Kültürü başlığı altında yayınladığı seri kitaplar bunun bir örneği. Sessizce, ard arda yayınlanan bu kitaplar kendi gerçeği ve tarihiyle buluşmak zorunda olan Türkiye için çok önemli. Rahatsızlık verse bile, daha uygar ve demokratik bir gelecek için, bu farklı gerçek ve geçmişle hesaplaşmak bir zorunluluk. Bu buluşma ve hesaplaşmanın en önemli adımlarından biri de resmi belagatın ötesindeki farklı okumalar, farklı tarih yorumları, farklı bakışlar ve tanıklıklardır. Avesta Yayınları’nın Mezopotamya Kültürü serisi bu nedenle de önemli; seri, sadece Kürtler, Ermeniler, Asuriler ve yoğun baskılardan dolayı kendisini ifade etmekte çok güçlük çeken öteki halklar için değil, onlar kadar Tüm Türkiye, hatta tüm Ortadoğu için önemli bir referans.

Yayınevinin yeni kitabı İnsanlığın Beşiği, Kürdistan’da Yaşam, sözkonusu serinin ne kadar önemli olduğunu yeniden bize gösteriyor. İlk yayınlandığı tarihten (1914) günümüze kadar tüm orientalistlerin, Doğu ve Mezopotamya’yla ilgilenen akademisyenlerin, diplomatların, istihbarat örgütlerinin, seyyahların, yazar ve gazetecilerin başucu kitabı olan bu eserin, çok uzun bir gecikmeyle de olsa, Türkçe yayınlanması bile başlı başına bir olay. Wigramların (W. A. Wigram - Edgar T. A. Wigram) eseri, eşsiz bir hazine. Eserde o kadar çok bilgi, olay, ilişki, isim, referans var ki bunları özetlemek bile mümkün değil. Eser, hem yazarların bölgede bulunduğu dönem olan çok acılı 1900-1918 yıllarına ilişkin muazzam bir tarihi, sosyolojik panorama çiziyor hem de kökleri Tevrat’a kadar giden bir uygarlıklar silsilesinin (geleneğinin) canlı bir tanıklığını yapıyor. Eser, zor bir dönemde, çok zor bir bölgenin tasvirini sunuyor. Esere kısa bir giriş yazısı yazan Edgar T. A. Wigram, “burası erişilmesi kolay bir ülke değildir,” dediği Yukarı Mezopotamya’nın önemini şöyle tanımlıyor;  “Doğu Kürdistan, başlı başına son derece yoğun ve değişik ilgiyi üzerine çekiyor. Dünyadaki en büyük manzaralardan ve en saygın eski eserlerden birkaçı bu ülkededir. Burası tam da Hint-Avrupalı atalarımızın fons et origo’sudur (kaynağı ve kökeni.) Efsaneleri, bu kökeni Cennet Bahçesi, Nuh ve İbrahim’le ilişkili kılar. Folkloru ilkin maymunun beyninden çıkan eski Doğaya Tapınma ibadetini halen korur. Tarihi; uygarlığın şafağını, büyük imparatorların doğuşunu ve çöküşünü kaydeder.”

Eser, Austen Henry Layard’ın başlattığı bir seyyahlar geleneğinin de önemli bir halkasıdır. (Layard’ın Ninova ve Kalıntıları isimli eseri de birkaç yıl önce yine Avesta’nın sözkonusu serisinde yayınlanmıştı.) Layard, Bell, Lehmann-Haupt, Dörner-Humann, Bishop-L. Bird, Stark, Nyberg, Hedin ve daha birçok seyyah... Kendi Musevi-Hırıstiyan geleneğinin köklerine doğru seyahat eden ve çoğunlukla devletin şu ya da bu biçimde bir görevlisi olan batılı seyyahlar ve anlatıları. Neredeyse hepsi de kendi Musevi-Hırıstiyan geleneklerine uygun yazmış olsalar bile bu seyyahların eserleri, bizim kendimize ait Doğu’yu-Mezopotamya’yı anlamamız için çok önemli. Çünkü bölgedeki tüm resmi tarihler topyekün yalan; sonradan üretilmiş ve resmi ideolojiye göre biçimlendirilmiş bir yalanlar trajedisi, kimi zaman da komedisi. Seyyahların izlenimleri ve anlatıları, “şanlı tarihin” kahramanlık methiyeleri olan bu yalanların ötesindeki farklı gerçekleri ve geçmişi de görmemize yardımcı oluyor, -Wigram’ların eserinde olduğu gibi. Birer misyoner olan ve İngiltere Canterbury Başpiskoposluğu tarafından Asurların (kitapta sözkonusu olanlar genellikle Nasturiler) durumunu yerinde incelemek üzere bölgeye görevli olarak gönderilen Wigram’lar, resmi tarihlerde olmayan şeyleri de yazmayı başarmışlar. Eserde sadece Asurların, tüm Mezopotamya’nın bu en bahtsız milletinin çektiği sonsuz acıları öğrenmiyoruz, aynı zamanda Osmanlıların Mezopotamya’yı nasıl İmparatorluğun bir arka bahçesi, bir mezbahası olarak kullandığını, nasıl kesintisiz korkunç bir zulum politikası uyguladığını ve Kürtlerin de nasıl bu politikanın keskin kılıcı olarak kullanıldıklarını  öğreniyoruz.

Halep ve Urfa’dan başlayarak Urmiye’ye kadar süren ve uzun yılları alan bu hüzünlü, meşakatli seyahat, tüm şehirlerin, bölgelerin, dağ, nehir, göl, yayla ve vadilerin de tarihini, sosyal, kültürel, etnik dokusunu, şaşırtıcı oranda geniş bilgiler ve özenli incelemelerle, gözler önüne seriyor.

İnsanlığın Beşiği-Kürdistan’da Yaşam, sadece dünümüz için değil, bugünümüz için de başvurulması gereken önemli bir eser. Bugün Irak’ta yaşananlar, bölge devletlerinin politikaları, Kürtlerin ve öteki baskı altındaki milletlerin yaşadıkları ve özlemleri, kendi aralarındaki ilişkileri ve çelişkileri, Batı dünyasının bölgeye bakışı vb. konularda da eser, mükemmel bir arka plan oluşturmaktadır; tüm bunları merak edenlerin eserden öğrenecek çok şeyleri olduğuna eminim.

Son olarak kitabın çevirmenini de kutlamam gerekiyor. Tamamiyle Batılı referanslarla dolu (Latince, eski Grekçe tanımlar, klasik Batı edebiyatından dizeler, alıntılar, Anglo-Sakson, İskoç, Kelt folkloruna göndermeler, Tevrat ve İncil’e ait sözcükler, deyimler, vecizeler...) böyle bir eseri çevirmek kolay değil. Birkaç küçük yanlışın ya da ihmalin ötesinde çeviri çok başarılı. Böylelikle ve Avesta Yayınevinin özverili çabasıyla mutlaka el altında bulundurulması gereken bir eser daha Türkiye’ye kazandırılmış oldu. Az iş değil, kutlamak gerekli.

Mehmed Uzun, Radikal Kitap, 22.10.2004



Kapat
UA-179024399-1